Kur'an-ı Kerim

Öğüt müminlere yarar sağlar

Öğüt, dilimizde “bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için söylenen söz ve nasihat” anlamına gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de ise, “iyi ve hayırlı işlere davet, kötü ve hayırlı olmayan şeylerden alıkoymak, bir işi sadece Allah rızası için yapmak” olarak tanımlanır. Kur’ân-ı Kerîm, tüm insanlığı Allah’a imana davet eder. İman edenlerin de iman ettik demelerinin yeterli olmayacağını, imanın ispatının gerekli olduğunu vurgular. İmanın insan hayatına yansımasının da iyiliğe davet ve kötülükten alıkoyma olduğunu nasihat eder. …Size orada (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti…(Fâtır suresi, 35:37) ayeti ile de bu nasihatlerin ne kadar süre ile geçerli olduğunu bize hatırlatır. İnsana verilen süre bir ömürdür ve bunun iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.

Müminler, kendileri için arınma ve rehber olan Kur’ân-ı Kerîm’in öğütlerine karşı duyarlılık gösterirler. Zira bu öğütlerin tutulmasının Allah’a yaklaşma ve Allah’ın kendilerinden razı olması için bir vesile olduğunun farkındadırlar. Rabbimiz Kur’an’da, öğüt ve hatırlatmanın yalnızca iman sahiplerine fayda sağlayabileceği şöyle bildirilmektedir: ‘‘Sen öğüt verip hatırlat; çünkü gerçekten öğütle hatırlama, müminlere yarar sağlar. (Zâriyât suresi, 51:55)

Kâinatta hiçbir olay kendi başına ve tesadüfi değildir. Hiçbir olay Allah’ın bilgisi haricinde gerçekleşmez. Bir yaprağın dalından düşmesi dâhi Allah’ın bilgisi dâhilindedir. Her şeyin yaratıcısı olan Allah’ın yarattığı insana neyin fayda vereceğini ve de neyin zarar vereceğini bilmesi ve bunun için insana hatırlatmalarda bulunması ancak O’nun merhametindendir. Rabbimiz kullarının hidayet yolunu bulmalarını ve istikamet üzere kalmalarını, neticesi olarak da ahiret saadetine erişmelerini ister. İşte, müminin tüm dünya hayatının çabası bu eksen üzerine kuruludur. Dünya üzerinde, Allah’ın merhametinden uzak kalmak kadar kötü bir şey olamayacağının bilincinde olan mümin, tüm hayatını O’nun hoşnut olacağı biçimde tanzim etmeye gayret eder. Hayatın en umulmadık zorluklarına karşı kendisini ve ehlini korumaya çalışırken ve kalbinin mutluluk içinde sükûn bulduğu zamanlarda mümin, Allah’ın kendisinden hoşnut olmasını önceler.

Mümin, yaşadığı her olaydan öğüt almakla sorumlu olduğu gibi, ‘‘iyiliği emredip kötülükten men ederek’’ başkalarına öğüt vermekle de yükümlü tutulmuştur. Tarih boyunca gönderilmiş olan tüm peygamberler, hayatlarının sonuna kadar yaşadıkları toplumlardaki tüm insanları Allah (c.c.)’nun beğeneceği ahlakı yaşamaya davet etmişlerdir. Rabbimiz, Firavun gibi inkâr içerisinde olan bir kimseye dâhi, güzel ve yumuşak söz söylenerek öğüt verilmesini bildirmiştir. Hz. Mûsâ (a.s.), Rabbimizin bu emri gereği Hz. Hârûn (a.s.) ile birlikte Firavun’a giderek onu hak dinini yaşamaya çağırmıştır.

Müminler Kur’an’ın çizdiği yol üzere hem öğüt alırlar hem de öğüt verirler. Lakin kendi hayatımızda uygulamadığımız öğüdün muhatabımızı asla etkilemeyeceğini bilmemizde fayda vardır.

Related posts

31. Avrupa Kur’ân-ı Kerîm Tilavet Yarışması Sonuçlandı

Sosyal kıyamet : Aile bağlarının çözülmesi

Kur’an’ın evrensel prensipleri